BUDİST ŞEFKATİN KÖKLERİ
Budist metinlerde erdemler, farkındalık ve bilgelik ile birlikte kendi içimizde beslememiz ve büyütmemiz gereken dört nitelikten bahseder. Bunlar; sevgi dolu nezaket (mettā), şefkat (karunā), takdir edici sevinç/neşe (mudita) ve denge/temkin/sükunet (upekkha)dır ve Brahma Vihara'lar olarak tanımlanır.
Bu 4 yüce duyguyu geliştirmeyi pratik ederek; sevgi dolu nezaket sayesinde hayatımızdaki zor insanlar için sağlıklı bir iyi niyet sürdürmeyi, trajik derecede acı çekenler için dengeli bir şefkat göstermeyi, başkalarını kutlarken stressiz bir sevinç deneyimlemeyi ve yardım edemeyeceğimiz kişiler için dengeli bir sevgiyi hissetmeyi öğreniriz.
Tüm bu niteliklerin “kalpten” gelen hisler olduğu söylenir, çünkü hakkında düşünmekten daha derin ve daha süreklilik içerirler. Bencillik sığlığına dolanıp kalmazsa derindirler ve korku, kaçınma ve arzulama tepkisiyle taviz vermediklerinde kararlıdırlar. Fizyolojimize, nörolojimize ve psikolojimize gömülü sosyal içgüdülerden kaynaklanan tutum ve niyetleri içerirler.
Rahat ve güvende hissettiğimizde kolayca göründükleri için iç yaşamımızın doğal çalışması gibi hissedebilirler. Stresten uzak olduğumuzda, herhangi bir Brahmavihara'nın varlığı derinden tatmin edici ve besleyici, rahatlamayı ve refah duygusunu destekler. Kaynak: Gil Fronsdal / The Four Faces of Love: The Brahma Viharas
Şefkat (karunā) tüm varlıkların ızdıraptan ve onun sebeplerinden özgür olmasını dilemek anlamında kullanılır.
Sevgi dolu nezaket (mettā) ise, tüm varlıkların mutluluğa ve onun kaynaklarına sahip olmasını dilemek anlamına gelir. (Bodhi B. The noble eightfold path: way to the end of suffering. Kandy, Sri Lanka: Buddhist Publication Society.)
Dalai Lama'ya göre;
sevgi dolu nezaket,“Tüm varlıklar mutlu olsunlar.”derken,
şefkat; ''Tüm varlıklar ızdıraptan özgür olsunlar'' der. Her ikisini pratik etmek de iyiliğe hizmet eder.
Öz-Şefkat: Şefkat bir başkasının ızdırabını dindirmeye duyulan derin istek olarak tanımlanırken (Goetz, Keltner & Simon-Thomas, 2010) Öz Şefkat, şefkati direk olarak basitçe kişinin kendisine yöneltmesidir.
Günsu Engin YouTube kanalındaki onlarca video ile mindfulness ve şefkat meditasyonları uygulayabilirsiniz.
ŞEFKAT NEDİR VE ONU NASIL ÖLÇEBİLİRİZ? TANIMLAR VE ÖLÇÜLERİN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
Clara Strauss a,b,⁎, Billie Lever Taylor b,c, Jenny Gu a, Willem Kuyken d, Ruth Baer d,e, Fergal Jones f, &, Kate Cavanagh
Türkçeye çeviri: Günsu Engin
Şefkatin önemi toplumun birçok kesiminde kabul edilmektedir. Dünyada dini geleneklerinin çoğu, şefkati inanç sistemlerinin merkezine yerleştirir. Sağlık, eğitim ve adalet sistemindeki uluslararası meslek kuruluşları da şefkatin önemini vurgulamaktadır. ABD'de şefkat, Amerikan Tabipler Birliği'nin (AMA- American Medical Association) Tıp Etiği İlkeleri'nde kutsal kabul edilir ve Madde 1'de şöyle belirtir; “Bir doktor, insan onuruna saygı ve şefkat göstererek yetkin tıbbi hizmetler sunmaya kendini adamıştır” (AMA, 1981). Birleşik Krallık'ta şefkat, NHS anayasasındaki altı temel değerden biridir (Sağlık Bakanlığı; Department of Health, DoH, 2013) ve şefkate daha fazla odaklanma çağrıları, kısmen bazı hastanelerde ve bakım evlerinde şefkatli bakımda ciddi başarısızlıkların yüksek profilli ifşalarından kaynaklanmaktadır. Uluslararası 'Eğitimde Şefkat' vakfı (CoED, 2014), eğitim sisteminde şefkati teşvik etmek için eğitim uzmanlarına bir dizi hizmet sunmaktadır. Adalet sistemlerimizi yönlendiren etik çerçevenin merkezinde şefkatin olması gerektiği de tartışılmıştır (Norko, 2005).
Şefkat üzerine Darwin’e kadar uzanan evrimsel bir bakış açısı, “en fazla şefkat duyan üyeyi içeren topluluklar en iyi şekilde gelişir ve en fazla sayıda çocuğu yetiştirir” der (1871) (s. 130). Mevcut teorisyenler aynı zamanda şefkatin üreme açısından avantaj olduğunu ve gençleri beslemek ve korumak için gelişen bakım verme sisteminin bir parçası olduğunu belirtiyorlar (örneğin Gilbert, 2005; Goetz ve diğerleri, 2010). Şefkat, kendini ve çocuğunu korumaya yönelik bir odaktan, kişinin yakın akrabalık grubu dahil ve onun da ötesinde başkalarını korumaya dair daha geniş bir odaklanmaya evrilmiş olarak görülebilir (de Waal, 2009). Şefkat, eş seçiminde arzu edilen bir kriter olduğu gibi akraba olmayanlarla da işbirliğine dayalı ilişkileri kolaylaştırdığı için primatlarda gelişmiştir (örn. de Waal, 2009; Keltner, 2009).
"Şefkat" kelimesi, “birlikte acı çekmek" anlamına gelen Latince "com-pati" kelimesinden gelmektedir. İnsan duyguları üzerine çığır açıcı çalışmasında R. Lazarus şefkati şu şekilde tanımlar: “Başkasının ıstırabından etkilenmek ve yardım etme isteği” (s. 289). Benzer şekilde, şefkat ve onun evrimsel kökenlerine ilişkin büyük bir sistematik incelemede, Goetz ve arkadaşları bunu şöyle tanımlar: “bir başkasının acısına tanık olurken ortaya çıkan ve daha sonra yardım etme arzusunu harekete geçiren duygu” (s. 351). Bu tanımların ortak noktası, şefkatin yalnızca bir kişinin ıstırabını hissetmekle ilgili olmadığı, aynı zamanda onlara yardım etmek için harekete geçme isteğiyle de ilgili olduğu yönündedir. (Son tahlilde araştırmacılar tıpkı bilgeliğin bir duygu değil bir zihin hali olduğu gibi şefkatin de duygu olmadığını belirtiyor.)
Şefkat, Budist felsefesinin temel bir ilkesidir (aslında, tüm ana dünya dinleri tarafından vurgulanmıştır, ancak şefkatle ilgili Budist bakış açılarına psikoloji literatürde daha fazla önem verilmiştir) ve Dalai Lama (1995), şefkati karşılaştırılabilir terimlerle şu şekilde tanımlar: : “Onu hafifletme taahhüdüyle başkalarının ıstırabına açık olmak”. Bununla birlikte,
Budist öğretide şefkat, yalnızca duygusal bir tepki olarak değil, aynı zamanda, başkalarını acıdan özgürleştirmek için etik bir çerçevede, kişisel ötesi bir niyetle akılcı ve bilgece bir tepki olarak görülür.
Şefkatin üç yönden oluştuğu düşünülür (Kanov et al. (2004): fark etmek, hissetmek ve yanıt vermek. 'Fark etmek', ya bu ıstırabı bilişsel olarak tanıyarak ya da ona karşı bilinçsiz bir fiziksel veya duygusal tepki deneyimleyerek, bir kişinin ıstırabının farkında olmayı içerir. 'Hissetmek', kişinin perspektifinden bakarak içinde bulunduğu şartları duyumsamak yoluyla bu acıya verilen duygusal yanıt olarak tanımlanır. Son olarak, 'Yanıt vermek', kişinin acısını hafifletmek için harekete geçme arzusuna sahip olmayı içerir. Budist kavramsallaştırmalarında olduğu gibi, bu tanım şefkatin yalnızca duygusal ve davranışsal unsurlardan oluşmadığını, aynı zamanda bir kişinin deneyimini tasavvur etmeyi ve akıl yürütmeyi içeren bilişsel bileşenlere sahip olabileceğini öne sürer.
Gilbert (2010) şefkati evrimsel terimlerle kavramsallaştırır ve şefkatin, primatların hayatta kalabilmek adına bağlanma biçimlerini oluşturmak, yakınlık ve işbirliğine dayalı davranışlarda bulunmak için evrimleştikleri aynı kapasitelerden evrimleşmiş ve olumsuz etkinin regülasyonu için tasarlanmış motivasyonel bir sistem olduğunu savunur.
Şefkati şu şekilde tanımlar: “Bir başkasının ıstırabının derin duyarlılığı ile birlikte onu hafifletme arzusu.” (Gilbert, 2009) ve bilişsel, hissel ve davranışsal öğeleri olduğunu öne sürer. Gilbert (2010) şefkati altı “nitelikten” oluşan bir şey olarak görür: duyarlılık, sempati, empati, motivasyon/ilgi, sıkıntıya tolerans ve yargılamamak. 'Duyarlılık', diğer insanların duygularına duyarlı olmayı ve yardıma ihtiyaç duyduklarında algılamayı içerir. 'Sempati' (diğer kişinin ıstırabı için endişe duymak olarak tanımlanır) ve 'empati' (kendinizi onların yerine koymak olarak tanımlanır). Son olarak, harekete geçmek için "motivasyon"dur.
Sıkıntıya tolerans, bir başkasının ıstırabıyla karşılaştığında, yenik düşmeden, deneyimlediği zorluğa tahammül etme yeteneği olarak tanımlanır. Gilbert bunun önemli olduğunu, çünkü bir kişinin acısıyla aşırı özdeşleşirsek, ondan uzaklaşma ihtiyacı hissedebileceğimizi veya acılarına ilişkin farkındalığımızı azaltarak şefkatli bir tepki vermemizi engelleyebileceğimizi savunuyor. Başkasının ıstırabı karşısında aşırı kişisel sıkıntı hissedersek, kendi rahatsızlığımıza çok fazla odaklanırsak, bu, yardım etme yeteneğimizi engelleyebilir. Gilbert'in modelinin son unsuru olan 'yargılamamak', kişi başkasının acısı karşısında hayal kırıklığı, öfke, korku iğrenme gibi zor duygular hissetse bile, onu kabul etme ve ona karşı hoşgörülü kalma yeteneği olarak tanımlanır. Yargılamamak tutumu, acı çekenler bizim için nahoş olsalar bile onlara hoşgörüyle yaklaşmakla ilgili olarak Budist öğretinin de merkezinde yer alır.
Örneğin, Dalai Lama (2002) şunu iddia eder: “Sevgi ve şefkat uygulayıcısı için bir düşman en önemli öğretmenlerden biridir. Düşman olmadan hoşgörü uygulayamazsınız ve hoşgörü olmadan sağlam bir şefkat temeli oluşturamazsınız” (s. 75).
Hem Gilbert, 2005, hem de Dalai Lama, şefkatin yalnızca (sosyal bağların da devreye girdiği) yakınlar için değil, aynı zamanda tanımadığımız kişiler için de hissedildiği konusunda nettir. Benzer şekilde, Gilbert şunları not eder: “Kişi, hiç karşılaşmayacağı kişilere de (Afrika'daki açlıktan ölmek üzere olan çocuklar) karşı şefkat duyabilir.” Şefkatin yakınlara ve tanımadığımız kişilere karşı deneyimlenebileceği fikri, 'şefkatli sevgi' ölçüsü geliştiren Sprecher ve Fehr (2005) tarafından da vurgulanmaktadır.
Gilbert (2010) gibi; Wispe (1991) başkalarına karşı şefkati, yalnızca acı çekmenin ve yardım etme isteğinin farkında olmak ve hareket etmek olarak değil, aynı zamanda başkalarına karşı yargılayıcı olmayan bir duruş benimseme ve diğer insanların acılarıyla karşılaştığında kendi sıkıntılarına tahammül etme yeteneğini de kapsayarak kavramsallaştırır. Neff (2003a), başkaları için şefkatin bu tanımını bir öz-şefkat modeline dönüştürdü ve öz-şefkatin kendine doğru yönelen şefkat olarak görülebileceğini öne sürdü. Öz- şefkatin üç ana bileşenden oluştuğu sonucuna varır: nezaket, mindfulness (sıkıntıya tolerans/farkındalık/özdeşleşmemek) ve ortak insanlık (birinin, kendi acısını tecrit etmesindense insanlık halinin bir parçası olarak görmesi).
Budist görüşler ise, başkalarına şefkatin öz şefkatten ayrı olarak tanımlanmasının benlik (self) ve diğerleri arasında yanlış bir ayrım yapabileceğini tartışır. Dahası, aslında başkalarına karşı sahici bir şefkat için kendine şefkatin zaten bir ön koşul olduğunu öne sürer. Bazı araştırmacılar ise kendine şefkat ve başkalarına şefkat arasındaki bağlantının bazı kültürlerde çok zayıf olduğunu tesbit etmiştir. Bu iki yönden şefkatin birbiri için gerekliliği halen araştırma konusudur.
Dalai Lama (2005) şunları savunur: “Gerçek şefkat hem bilgeliğe hem de sevgi dolu nezakete sahip olmalıdır. Başka bir deyişle, başkalarını özgürleştirmeyi dilediğimiz ıstırabın doğasını anlamalıyız (bu bilgeliktir) ve kişi diğer canlı varlıklarla derin bir yakınlık ve empati deneyimlemelidir (bu sevgi dolu nezakettir)” (s. 49). Bu tür Budist kavramsallaştırmaları içinde, acı çekmenin (bilgelik) doğasını anlamak, acı çekmenin insan olmanın bir parçası olduğunu anlamaktır; acı, paylaşılan bir insan deneyimidir. Benzer şekilde, farkındalık temelli terapilerde şefkatin rolüne ilişkin incelemelerinde Feldman ve Kuyken (2011) şefkati şu şekilde tanımlamaktadır: “Acıyı ve acının insan deneyimindeki evrenselliğini tanıyan zihninin bu acıya nezaket, sabır, soğukkanlılık ve empatiyle yönelimi (s. 145).
Özetle, tüm bu tanımlarda şefkat, birinin çektiği ıstırabın farkında olması, (duygusal ve bazı tanımlara göre bilişsel olarak) etkilenmesi ve yardım etmek için harekete geçmesi veya motive olması olarak görülmektedir. Çeşitli tanımlar, kişinin ıstırap karşısında harekete geçmesine rağmen, şefkatin, ıstırabı görmenin bir sonucu olarak kendinde ortaya çıkan rahatsız edici duygulara tahammül edebilmeyi de içerdiğini, bu ıstıraptan kaynaklanabilecek hoşnutsuzluk, hayal kırıklığı veya öfke duygularını tolere edebilmeyi de içerdiğini vurgular.
-
Tanımlarımızın sentezinden çıkarılan beş şefkat unsuru, şefkatin duygu içeren karmaşık bir yapı olduğunu, ancak bir duygudan daha fazlası olduğunu, çünkü aynı zamanda acıya karşı anlayış veya duyarlılığı, evrenselliğini anlamayı, kabul etme, yargılamama ve sıkıntıya toleransı ve yararlı şekillerde eylemde bulunma niyetlerini da içerdiğini ileri sürer. Bu kavramsallaştırma, şefkatin bir hal ve bir karakter özelliği olabileceğini düşündürmektedir. Kişinin kendisinin veya başkalarının ıstırabına karşı duyarlılığı, duygusal tepkileri, ıstırap karşısında kabullenilmesi, yargılanmaması ve yardımcı olma motivasyonunun hepsinin zamana ve durumlara göre değişim göstermesi muhtemeldir. Öte yandan Goetz ve ark. (2010), şefkatin zaman içinde devam eden, özellik (karakter) benzeri bir nitelik olarak görülebileceğini öne süren kanıtlar sunar (örn., Eisenberg ve diğerleri, 2002). Şefkat odaklı müdahalelerin örtülü bir varsayımı, şefkatli hal, tutum veya davranışları geliştiren becerilerin tekrar tekrar uygulanması yoluyla, kendine veya başkalarına karşı şefkatli olma özelliğinin geliştirilebileceği görülmektedir.
kaynak: What is compassion and how can we measure it? A review of definitions and measures / Clara Strauss a,b,⁎, Billie Lever Taylor b,c, Jenny Gu a, Willem Kuyken d, Ruth Baer d,e, Fergal Jones f, &, Kate Cavanagh
https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0272735816300216#bb0175